21 Kasım 2013 Perşembe






GÜZEL İNSANLAR VE YEŞİLHİSAR


TABİKİ 
YEŞİLHİSAR
ŞEKERPARESİ.


Gurbet


Beni koyup giden cefacı dilber! 
Koyduğun yerlerde duramıyorum;
 
Beni de alsaydın nolur beraber?
 
Derdimi kimseye veremiyorum...
 

Çıksam şu dağların yücelerine,
 
Eş olsam gurbetin gecelerine,
 
İmrenir dururum nicelerine,
 
Bir ben mi murada eremiyorum.
 

Akşam olur, , kuşlar konar dallara,
 
Susamış yıldızlar iner göllere,
 
Güzeller dizilir ince yollara,
 
İçlerinde seni göremiyorum.
 

Bir akar su görsem melil olurum,
 
Ben bu dertten hasta olmam ölürüm.
 
Seni kaybettiğim yerde bulurum,
 
Durduğun ellere varamıyorum.
 

Bu gül yaprağımı dudak değil mi?
 
Ne diye kıvrılmış, yazık değil mi?
 
Sana giden yollar uzak değil mi?
 
Korkumdan bir türlü soramıyorum...
 

Bağrımda koç gibi dağlar yatışır,
 
Görünmez dallarda kuşlar ötüşür,
 
Bir yerim var benim, yanar tutuşur,
 
Bir yerim kanıyor saramıyorum...

Orhan Şaik Gökyay








BAK,TAT,SONRASI GARANTİ.
YEŞİLHİSAR
ŞEKERPARESİ. 


EN TAZE HABERLER NERDEDİR?
TABİKİ KAHVELERDE.
SİZDE KENDİNİZİ MAHRUM 
ETMEYİN.







OSMAN ABİMİN KAHVESİ.(Kahveci Osman)





MUHAKKAK TANIĞINIZ VARDIR.


OSMAN ABİMİN KAHVESİ.


1.    


AFFET BABACIĞIM






 
Evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında; eşi, bütün bağları kopardı ve "Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak" diyerek rest çekti... Eşini kaybetmeyi göze alamazdı.

Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası, sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hâlâ onu ölürcesine seviyordu.

Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak,böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı.

Babasına lâzım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can, "Baba bende seninle gelmek istiyorum" diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.
 

Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik Can, sürekli babasına "Baba nereye gidiyoruz ?" diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan; nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu.

Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi.Sonra diğer malzemeleri taşıdı en son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi.

Tipi, adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı.Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü.
 

Öyle üzgündü ki, dünya başına göçüyor gibiydi. O, bu duygular içindeyken babası, yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti, içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu.

Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi, yanaklarını ve ellerini defalarca öptü.Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can'ın elini tutup hızla barakayı terketti. Arabaya bindiler.
 

Can yola çıktıklarında ağlamaya başladı, neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu.

Can: "Baba, sen yaşlandığında ben de seni buraya mı getireceğim?" diye sorunca dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında "Beni affet baba." diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.
 

Oğlu: "Baba beni affet! Sana bu muameleyi yaptığım için beni affet!" diye hatasını belli ediyordu...Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu..."Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın... Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum.

YAZAR ÖMER GÖRÜR

HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder