24 Kasım 2013 Pazar



BÜTÜN ÖĞRETMENLERİMİZİN 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜ
KUTLARIZ.

 










·
    ATAMIZIN EĞİTİMLE İLGİLİ SÖZLERİ






·         Milli Eğitimin gayesi yalnız hükümete memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlaklı, karakterli, cumhuriyetçi, inkılâpçı,olumlu, atılgan, başladığı işleri başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli, hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakter sahibi genç yetiştirmektir. Bunun için de öğretim programları ve sistemleri ona göre düzenlenmelidir. 1923




·         Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır. 1923





·         Öğretmenler her fırsattan yararlanarak halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutan bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır. 1927











·         Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet henüz millet adını almak kabiliyetini kazanmamıştır. Ona basit bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. 1925


ATAMIZIN EĞİTİM HAYATINDAKİ

ANILARI



Mustafa Kemal dördüncü sınıfta iken, bir beden eğitimi dersi sırasında öğretmeni koşu yarışması başlatmıştır. Okulun çevresinde iki tur koşulacak ve yarışma sonunda birinci gelen öğrenci okulca yapılacak yarışmada sınıfı adına yarışacaktı. İlk turu birinci tamamlayan Mustafa Kemal ikinci turun yarısında ise bitiş çizgisine hızla koşarken, az uzakta uçamayan bir kuşun kovalayan siyah, kocaman bir kediyi görür. Mustafa yarışmayı bırakarak hemen yavru kuşu kedinin pençesinden kurtarmıştır. Yavru kuşu seve seve yarışı en son bitirmesine rağmen hadiseyi öğrenen öğretmeninden yavru kuşu kurtardığı için övgü alan Mustafa, yarışta birinci olan arkadaşının:- Hayır, ben birinci olamam. Birincilik aslında Mustafa’nındır. O benden daha hızlı, sınıfımızı benden daha iyi temsil eder sözlerinin üstünde öğretmeni Mustafa’yı birinci birinci ilan etmiş, On beş gün sonrada görülmüştür ki yarışmada Mustafa okul şampiyonu olarak öğretmenlerinin ve arkadaşlarının güvenini boşa çıkarmamıştır sonraları ise  Selanik Şampiyonu olarak bir kupa sahibi olmuştur.





ATATÜRK’ÜN İKİ FAKİR ÖĞRENCİYİ OKUTMA ANISI



Yıl 1934. O dönemde Milli Eğitim Bakanlığı Ulus’tadır Bakan ise, Niğdeli Zeynel Abidin ÖZMEN' dir. Bakan, makamında çalışırken kapı çalınır. Bakan gür sesiyle:
- "Giriniz!" der.

ATATÜRK' ün yaverlerinden biri, yanında iki çocukla makama girerler. Bakan konuklara yer gösterir. Hoş beşten sonra, yaver Bakan Abidin ÖZMEN' e bir zarf uzatır. Bakan zarfı alır, ATATÜRK' ten gelen bir mektuptur bu. Abidin ÖZMEN zarfı özenle açar ve mektubu dikkatle okur:
- "Bay Abidin ÖZMEN, Milli Eğitim Bakanı...."
"Yaver Bey'le, size iki fakir ve kimsesiz çocuk gönderiyorum. Bu çocukları, uygun göreceğiniz, bir liseye ( parasız yatılı olarak ) kaydını yaptırın..."
Bu, ATATÜRK' ün bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir.

Bakan Abidin ÖZMEN, orta öğretim genel Müdürü’ nü çağırtır ve şu direktifi verir:
- "Yaver Bey’ in yanındaki bu iki çocuğun evrakını alınız ve bu çocukları Haydarpaşa Lisesi'ne paralı yatılı olarak kaydını yaptırıp, her ikisi için de üçer yıllık paralı yatılı makbuzlarının 'veli ve ödeyen hanesine ATATÜRK' ün ismini yazdırarak' bana getiriniz." der.
Bakanın emri yerine getirilir. Abidin ÖZMEN de kısa bir mektup yazarak, yaver bey ile ATATÜRK' e yollar. Mektubun içeriği aynen şöyledir :

- "Muhterem ATATÜRK,
Yaver Beyle göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı ATATÜRK gibi birisi bulunduğu için; bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğun da, emirleriniz gereği, Haydarpaşa Lisesi'ne PARALI YATILI olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları, ekte takdim..."

ATATÜRK bu mektup üzerine, devrin Başbakanı İsmet İnönü’ye telefon ederek:
-"Bak." demiş, "Senin Milli Eğitim Bakanın bana ne yaptı !"

Olayı özetleyip anlatmış. İnönü, Bakan’ ı adına özür dilemiş.
ATATÜRK:
-"Yok !" demiş, "Özür dileme. Çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve gösterebilse..."
Kaynak:
Yüksek Mimar H. Rahmi ÖZMEN








ÖĞRETMENİM

Güler yüzlü öğretmenim,
Bir tanesin, canım benim.
Masallarla bilmeceler,
Anlatırsın neler neler...

Kalemimi tutamazken
Kitabımı açamazken
Bir de baktım yazıyorum,
Sular gibi okuyorum.

Çalışıp iyi olmayı,
Koşup el ele vermeyi,
Bu güzel yurdu sevmeyi
Sen öğrettin öğretmenim.

Bizde pek çok emeğin var,
İçimizde çok yerin var
Yetiştirdin hepimizi,
Ver öpelim elinizi

Süleyman KARAGÖZ








Öğretmenler Günü

Bir gün sizleri anlatmaya yetmez,
Sizin sevginiz asırlarca geçmez,
Hayatım sayfa sayfa eseriniz,
Nasıl unuturuz anıları biz.

Öğretmenim gününüz kutlu olsun,
Öğrendikçe bu millet mutlu olsun,
Defter, kitap, kalemler neye yarar,
Siz olmazsanız yetişmez dimağlar.

O zaman; devlet millet seni anar,
Çünkü her makamda bir öğrencin var.
Cumhurbaşkanı senin talebendir,
Başbakan hesabı senden öğrenir.

Yıllar geçmiş bir zat elinizi öper,
Ben Milli Eğitim Bakanıyım der.
Sizleri yazarken titrer ellerim,
Sanki gene imtihanda gibiyim.

Hatalı yazdıysam özür dilerim,
Satırlarda sınırlanmaz bu sevgim.
24 Kasım sonbahara rastlar,
Yapraklar döküldükçe sevginiz artar.

Gönlünüz ikinci baharı yaşar,
Tarih böyle mutlu günlerde dolar.
Öğretmenim, gününüz kutlu olsun,
Öğrendikçe bu millet mutlu olsun...


Muhittin YEGÜL



HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK

5 yorum:

  1. KARANLIKTAN KORKMAM

    On beş yaşlarındaydım. Manastır Askeri İdadisi'ne gidiyordum. (O zamanın lisesi) Yaz tatilinde dayımın çiftliğine gitmiştik. Komşunun oğlu Enver'le çok iyi arkadaştık. Ara sıra birlikte gezerdik. Bir gün Enver, bizim bağa gidip üzüm yiyelim, dedi. Ben de olur dedim. Annelerimizden izin alıp yola çıktık. Sağda solda fazla eğlendiğimiz için, karanlığa kaldık.

    Enver: "İstersen dönelim. Sen şehir çocuğu olduğun için, karanlıktan korkarsın. Böyle durumlara alışık değilsin" dedi.

    Ben karanlıktan korkmadığımı söyledim. Yola devam edelim dedim. Tarla kenarı, patika yol, ağaçlık alan derken, karanlık iyice çöktü. Yanımdaki Enver'i zor seçer oldum. Bir saat önce dağların kartalıyım diyen Enver, gel Mustafa dönelim, az kalmıştı ya, yarın gündüz geliriz, demeye başladı. Neyse ki sonunda bağa vardık ve birer salkım üzüm kopardık. Üzüm yiyerek çiftliğe döndük.



    İLK ANDA CANIM SIKILMIŞTI

    Bakla tarlasında yalnız başıma bekçilik yaptığım günlerden birinde öğle vakti kulübenin önündeki çardak altında uyuya kalmışım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, annemin sesine uyandım.

    Annem: ” Dayısı şuna bak, Mustafa uyuya kalmış. Makbule dün pınardan soğuk su içince hastalandı ya, Mustafa bütün gece başında bekledi. Ondan uykusunu alamadı. Neyseki Makbule’ye ballı ıhlamur içirdim de iyileşti ” dedi.

    Dayım: ” Bırak canım uyusun. Benim en sevdiğim şeydir burada uyumak. Bu öğle sıcağında karga falan uğramaz. Bir yatsam iki saatten önce top atsan uyanmam ” dedi.

    Bu konuşmaları duyunca ayağa fırladım. Uykuda yakalandım diye ilk anda canım sıkılmıştı ama Makbule’nin iyileştiğini duyunca rahatladım.



    YanıtlaSil
  2. NACİYE KAYBOLDU

    Dayımın bakla tarlasına Makbule ile giderdik. Bir gün Naciye de bizimle gelmek istedi. İlk defa benden birşey istediği için olmaz diyemedim. Annemden izin çıkınca o gün üç kardeş tarlaya gittik. Naciye eline bir sopa aldı ve kargaların ardından koşturdu durdu. Bir ara Makbule ile uzun süren bir konuşmamız oldu.

    Tarlanın ortasındaki kulübenin önüne oturduk ve yemeğe başlayacaktık ki, Naciye’nin yanımızda olmadığını fark ettik. Sağa baktık, sola baktık, Naciye neredesin diye bağırdık, Naciye yok. Neden sonra Naciye çıkageldi. Meğer karga peşinde koşarken çok yorulan Naciye kulübeye girmiş ve döşeğe yatıp uyumuş. Naciye’nin ortaya çıkmasıyla birlikte rahatladık ve yemeklerimizi yedik.



    BAHÇEDEKİ KUYU

    Ben yedi yaşındayken, babamı kısa süren bir hastalığın ardından kaybettik. O tarihlerde kadınlar bir işte çalışamadıkları için maddi sıkıntılar içine düşmüştük. Onun için evimizin yanında bulunan daha küçük bir eve taşındık. Ertesi gün yeni evin bahçesine teftişe çıktım. Otların arasından yürüdüm. Sağda solda dut, erik, armut ağaçları vardı. Armut ağacının ilersinde bir kuyu olduğunu gördüm. Kuyunun yanına sokulduğumda hayretler içerisinde kaldım. Yer seviyesinde olan kuyunun üstü açıktı. Annemi durumdan haberdar ettim. Annem komşumuz Ali Usta'yı çağırdı. Ali Usta kuyunun üstüne tahtadan bir kapak yaptı. Kilidi taktı. Anahtarı anneme verdi. Böylece kötü bir olay yaşanmadan kuyunun üstü kapatılmış oldu.



    BENİ KOMUTAN SEÇERLERDİ

    Yeni evimiz küçüktü ama bahçesi büyüktü. Bu bahçede komşu çocuklarıyla askercilik oynardık. Askercilik oynarken, beni komutan seçerlerdi. Ben de karşımda hazır ola geçmiş arkadaşlara çeşitli görevler verirdim. Onlar da, emredersin komutanım deyip koşarak uzaklaşırlardı. Üç beş dakika sonra geri gelerek görevi tamamladıklarını söylerlerdi. Daha sonra onları sıraya sokar, uygun adım yürütürdüm.

    Bir gün bize tahtadan tüfekler hazırlayan marangoz Celal Amca oyunumuzu seyretmiş ve anneme:
    " Zübeyde Hanım, Mustafa'yı askeri okula göndermelisiniz. Kendisi iyi bir komutan adayıdır. " demiş.



    YARALI GÜVERCİN

    Bir gün evimizin bahçesinde kanadı kırık, yaralı bir güvercin buldum. Eve götürdüm. Anneme ve kardeşlerime gösterdim. Güvercini veterinere götürdük. Kanadını sardı, iyileşir, dedi. Üç gün güzelce besledim. Dördüncü günün sabahında kafeste cansız yatarken buldum. Çok üzüldüm. Gözyaşları içinde güvercini bahçenin bir köşesine gömdüm. Seni hiç unutmayacağım, güvercin, dedim. Aradan yıllar geçti ama ben o güvercini unutmadım.



    YanıtlaSil


  3. ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: ARKADAŞIM YUSUF KEMAL



    Langaza'daki dayımın çiftliğinde her gün bir başka olayla karşılaşır ve değişik arkadaşlarla tanışırdım. Yarıcıların çocukları çiftliğe gelirdi. Onlara karpuz dilimleyip, ikram ederdim. Aralarında orta yere çıkıp güreşenler olurdu. Bu güreşlerde ben pek çok defa hakemlik yaptım. Bir defasında güreşen bir çocuğun babası yanıma sokuldu ve şu benim oğlanı galip getir, al bu parayı harca, dedi. Ben, kusura bakma dayı, senin paran bende geçmez, deyince adam yanımdan hızla uzaklaştı.



    Sonraki günlerde çiftliğe Yusuf Kemal adında bir çocuk geldi. Ben yaşta, ben boyda ve sarışındı. Yusuf Kemal'le arkadaşlığı bir ilerlettik. Hatta bir defasında hiç unutmam bir güreşi idare ederken, düdüğü ona vermiş ve hakemlik yapmasını istemiştim. Pek güzel hakemlik yapmış ve güreşi iyi sonlandırmıştı.



    Bir konuşmamızda, senin adın Yusuf ama Kemal'i var. Benim adım Mustafa, Kemal'i niye yok, demiştim. Bunun üzerine Yusuf Kemal, üzüldüğün şeye bak. Sana Mustafa Kemal diyelim, olsun bitsin, demişti. Sonra aradan aylar geçti. Selanik Askeri Rüşdiyesi'nde ( Ortaokul ) okurken, bir arkadaşa Yusuf Kemal'den bahsetmiş ve Yusuf'un üç veya dört defa bana Mustafa Kemal diye hitap ettiğini nakletmiştim. Bu durum matematik öğretmenimiz Yüzbaşı Mustafa Efendi'nin kulağına gitmiş. Matematiğe büyük ilgim nedeniyle, matematik öğretmenimiz, “Oğlum, senin de adın Mustafa benim de. Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı, bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun” diyerek bana Kemal adını verdi.  



    DÜNYA ASKERİ LİSELER ŞAMPİYONU

    Mustafa Kemal, Şemsi Efendi Okulu 4. sınıfa giderken koşuda Selanik Şampiyonu olmuştu. Selanik Askeri Rüştiyesi ve Manastır Askeri İdadisi'ne giderken koşuyu bırakmadı. Arkadaşlarıyla her gün antrenman yapardı. Özellikle Manastır Askeri İdadisi'nde ( şimdiki askeri lise) 1 mil ( 1.609 metre ) koşusunda okulun yıldızıydı. Yarış başlar başlamaz öne geçer ve yarışı önde götürürdü. 1 mil koşusunda geçildiği görülmemişti. Askeri liseler arasındaki koşu yarışında Mustafa Kemal ülke şampiyonu olmuştu. Aynı yıl Manastır'da düzenlenen dünya askeri liseler şampiyonasında 1 milde birinci olarak dünya şampiyonu olmuş ve altın madalya kazanmıştı.



    YanıtlaSil

  4. KARANLIK BENDEN KORKTU

    Ben aydınlığım, çağdaşım, medeniyetim.
    Geleceğe yönelik güzel duygular içindeyim.
    Yeni yıllar, yüzyıllar, bin yıllar,
    Benim için, yarınki gün gibidir.

    Evrenseldir duygular, sonsuza dek geçerli.
    Bir bütündür fikirler, beyinlerde gizemli.
    Ben isteseydim bir çağ açıp bir çağ kapatmaz,
    Gücüm vardı, yüz çağ açıp yüz çağ kapatırdım.

    Anadolu, boğazına kadar karanlığa batmıştı.
    Sevr Antlaşması Türk insanı için, idam fermanıydı.
    Ben bir kükredim, yer , gök inledi.
    Dünya benim eşsiz haykırışımı dinledi:

    Siz kim oluyorsunuz, vatanımı nasıl işgal edersiniz?
    Yüz binlerce askerle geldiniz, topunuzla, tüfeğinizle.
    Bakın benim askerim yok, topum, tüfeğim yok.
    Yokluktan çıktım ben, gerekirse yoktan var ederim.

    Padişahın idam fermanı,
    Demokles'in kılıcı gibi sırtımdaydı.
    Anadolu halkı içerden vuran
    Bu gücün farkındaydı.

    Rütbelerim sökülmüştü, bir er durumundaydım.
    Doğu Orduları Komutanı Karabekir Paşa,
    Emrinizdeyim efendim, dedi.
    Sonra bütün komutanlar bağlılığını bildirdi.

    Osmanlı diye bir millet yoktur.
    Osmanlı bir hanedanın adıdır.
    Büyük Selçuklu Devleti parçalanmış,
    Buradan Anadolu Selçuklu Devleti oluşmuş.
    Yıllarla o da parçalanıp, beyliklere dönüşmüş.
    Osman Gazi'nin kurduğu Osmanlı Beyliği ortaya çıkmış.

    Osman Gazi, ben Türküm, diye öğünürdü.
    Orhan Gazi, babam ve ben Türk'üz, derdi.
    Onların oğulları da Türk'tü.
    Akınlar yaptılar Avrupalı ürktü.

    Fatih Sultan Mehmet Türklük adına İstanbul'u fethetti.
    Yavuz Sultan Selim ilk Türk halifesiydi.
    Avrupalı, barbar Türkler geliyor, deyip korkardı.
    Sonra Kanuni Viyana'yı kuşattı.

    Erzurum ve Sivas Kongrelerini topladım.
    Yurdun kurtuluşu yolunda önemli bir adım attım.
    Karanlık benden korktu, aydınlığı istemedi.
    Aydınlığı istemeyen karanlığı paramparça ettim.

    Serdar Yıldırım

    YanıtlaSil

  5. ATATÜRK'ÜN ARAMIZDAN AYRILDIĞI YAŞTAYIM

    Gökyüzünde şimşek çaktı.
    Yeryüzüne yıldırım düştü.
    On yıl boyunca araştırdım.
    Gerçekleştirdikleri olağanüstüydü.
    Dünya tarihinde tekti.

    Ey sen büyük komutan!
    Ey sen büyük devlet adamı!
    Seni saygıyla anıyorum.
    İnsan olmanın bilincinde olan
    Herkesten bu saygıyı bekliyorum.

    Yıllar geldi, yıllar geçti.
    Aradan 78 yıl geçti.
    Yaşadığı yıldan bunca yıl sonra,
    Adı saygıyla anılan bir başka komutan,
    Devlet adamı var mı?

    Sen ki sekiz yıl annen Zübeyde Hanım ve kardeşin Makbule Hanım'dan ayrı kaldın.
    Varını, yoğunu bu vatan için ve gelecekte kuracağın Türkiye Cumhuriyeti için feda ettin.
    Nasıl Çanakkale'de üçüncüye sıtmaya yakalanmıştın ve doktor vücuduna aşırı kinin enjekte etmişti.
    Yakınında bulunan subaylara ya gider ya gelir demişti.
    Sen gitmedin geldin, benim refah ve mutluluğum için, direndin.
    Kurduğun Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan ve seni tanımayanlar var.
    Bunlara tavsiyem yaşadığı için, Mustafa Kemal Atatürk'e şükretmeleridir.

    Bir cami yaptıranın adını hayır, dua ile anarsın da
    Cumhuriyet kurulduktan sonra yüzlerce cami yaptıran ve
    Yaptırılmasına ön ayak olan
    Atatürk'ü neden sevmezsin?

    Serdar Yıldırım - 2016


    YanıtlaSil