GÖNÜLLERDE YAŞAMAK
“Yaşamak
nedir? “ deseler o kadar farklı cevaplar verilir ki…
Kimine
göre nefes alıp vermek, kimine göre huzur içinde olmak, kimine göre de
sevdikleriyle birlikte bir arada bulunmaktır… Daha neler neler… Tabii bunlar dünyayı hedefleyenler
için. İlahî olarak bakıldığı zaman ise kendi benliğini yok edip Cenâb-ı
Allah’ın benliğinde buluşmaktır. Ahmet Yesevi, Mevlana, Yunus Emre, Hacı
Bektaş-ı Veli, Fuzuli… gibi.
Fuzuli,
yaratanı öyle bir tutkuyla sever ki hiç usanmaz:
“
Fuzuli rind-i şeydadır, hemişe halka rüsvadır.
Sorun
kim bu ne sevdadır, bu sevdadan usanmaz mı? “ dedirtir.
Mevlana:
“Ne olursan ol yine gel, yine gel
İster Mecusi, ister putperest
İster yüz bin kere bozmuş olsan da tövbeni
Yine gel, yine gel…” demektedir.
Yunus
Emre “ Beni bende demen bende değilim bir ben vardır bende benden içeri”
diyerek içindeki “ben” ile Rabb’ine duyduğu aşkı belirtir. Bu duygulardan
hareketle
“ Ne
varlığa sevinirim
Ne
yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana
seni gerek seni” nidalarıyla yüce varlığı arar.
Bu
düşünceler saymakla bitmez…
Bir de
dünya için yaşamayı hedefleyenler vardır. Cahit Sıtkı Tarancı:
“……..
-Pervam yok verdiğin elemden:
Her
mihnet kabulüm, yeter ki
Gün
eksilmesin penceremden!” demektedir.
Kimine
göre “Yaşamak direnmektir. Hem de gecenin zifiri karanlığında dişe diş, inata
inat; bir beyaz çiçek gibi, bir nazenin çocuk gibi özgürlüğün tadına vararak…”
Kimine
göre yaşamak: Ölümüne direnmektir. Ömrün zindanlarda geçse bile…
Kimine
göre yaşamak : “Gecenin tüm karanlığına rağmen buğulu bir cama güneşi
çizebilmektir.”
Bazılarına
göre ise kimsesiz çocuklarına kol-kanat gerebilmek için hayata tutunmaktır.
Fakat
ben gönüllerde yaşamayı ve gönlümde yaşatmayı tercih edenlerdenim. Böyle olursa
bütün yaratılanlara saygı duyarız. Yaratılanları yaratandan ötürü severiz. Bu
duygularla çevremize bakar, onlarında duygularıyla hemhal oluruz.
Gönülde yaşamak isteyenlere gönül dolusu sevgilerle…
Mehmet ERBİL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder