MEHMET AKİF ERSOY
(1877-1936)
İstiklal Marşı şairi. 1877 yılında
İstanbul’da doğdu. Annesi Emine Şerife hanım, babası Temiz Tahir
Efendidir. İlk Tahsiline Emir Buhari
Mahalle Mektebinde başladı.İlk ve orta öğreniminden sonra Mülkiye Mektebine
devam etti. Babasının vefatı ve evlerinin yanması üzerine mülkiyeyi
bırakıp Baytar mektebini birincilikle
bitirdi. Tahsil hayatı boyunca yabancı dil derslerine ilgi duydu. Fransızca
ve Farsça öğrendi . Babasından Arapça
dersleri aldı.
Ziraat nezaretinde
baytar olarak görev aldı. Üç dört sene
Rumeli , Anadolu ve Arabistan’da bulaşıcı hayvan hastalıkları tedavisi için bir
hayli dolaştı. Bu müddet zarfında halkla temasta bulundu. Akif’in memuriyet hayatı 1893 yılında başlar ve 1913
tarihine kadar devam eder. Memuriyetinin yanında Ziraat Mektebinde ve Darülfünunda
edebiyat dersleri veriyordu.
1893 senesinde
Tophane-i Amire veznedarı Mehmet Emin
Beyin kızı ismet hanımla evlendi.
Akif okulda
öğrendikleriyle yetinmeyerek, dışarıda
kendi kendini yetiştirerek tahsilini
tamamlamaya, bilgisini genişletmeye çalıştı. Memuriyet hayatına başladıktan
sonra öğretmenlik yaparak ve şiir
yazarak edebiyat sahasındaki çalışmalarına devam etti. Fakat onun neşriyat alemine girişi daha fazla 1908
‘de İkinci Meşrutiyetin ilanıyla başlar.
Bu tarihten itibaren şiirlerini Sırat-ı
Müstakimde neşretmeye başladı.
Akif, yazı ve şiirlerini
hiçbir zaman geçim kaynağı olarak görmedi. Buna rağmen onu memlekete tanıtan,
halka sevdiren asıl vasfı şairliğidir. Birinci Cihan Harbi sırasında Berlin ve
Necide (Arabistan) gitti. Çanakkale harbi, onun Berlin seyahati sırasında
meydana gelmiş , şair o günlerin ıstırap ve heyecanını orada yaşamıştır. Şair,
bu iki seyahatiyle ilgili Berlin Hatıraları ve Necid Çöllerinden Medine’ye adlı eserini yazmıştır. Harbin son
senesinde , çok sevdiği dostu İsmail
Hakkı İzmirli ile Lübnan’a gitti.
Cihan harbi 1918’de
imzalanan Mondros Mütarekesi ile
nihayete erdikten sonra, galip Devletler Türk Vatanını parçalamak ve paylaşmak için dört taraftan
saldırmağa başlamışlardır. Harpten son derece yorgun halde çıkan Türk milleti, vatanını müdafaa için silaha sarıldı. Akif, vatan
müdafaasının ehemmiyetini anlatmak için hutbelerle halkı, istiklalini
muhafaza etmek için savaşmaya çağırdı. Anadolu’da milli mücadele iltihaka karar verdi.
İstanbul’dan deniz yoluyla İnebolu’ ya çıktı. Oradan Ankara’ya Hareket etti. Konya
isyanı üzerine Konya’ya gidip,
ayaklanmanın bastırılmasında mühim rol
oynadı. Sonra tekrar Ankara’ya döndü. Ankara’dan Kastamonu’ya giderek Nasrullah
Camiinde verdiği vaazlar neşredilerek memleketin her tarafına dağıtıldı. Sonra
Ankara’ya döndü. 1920 tarihinde Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet
Meclisine seçildi. 17 Şubat 1921 günü İstiklal Marşını yazdı. Meclis 12 martta
bu marşı kabul etti.
Zaferden sonra İstanbul’a geldi.
Abbas halim paşanın daveti üzerine
1923’te Mısır’a gitti. O kışı Mısır’da geçirip, baharda döndü. Artık her yıl kışı Mısır’da, yazı İstanbul’da geçiriyordu. Halim Paşa geçimini karşılamayı
taahhüt etti. Ertesi yaz İstanbul’a
dönünce Diyanet İşleri Riyaseti tarafından Kur’an-ı kerimi
tercüme etme vazifesi verildi. Akif yıllarca çalıştı. Sonunda bu
konudaki ilmi kifayetsizliğini anlayarak
vazgeçti.
1926 yılından itibaren Mısır Üniversitesinde
Türkçe dersleri verdi. Derslerden döndükçe Kur’an-ı kerim tercümesiyle de
meşgul oluyordu, fakat bu sırada siroza tutuldu. Önceleri hastalığının ehemi
yetini anlayamadı ve hava değişimiyle
geçeceğini zannetti. Lübnan’a gitti.
Ağustos 1936’da Antakya’ya geldi. Mısır’a hasta olarak döndü. Hastalık onu harab etmiş, bir deri bir kemik
bırakmıştı. İstanbul’a geldi. Hastanede yattı, tedavi gördü. Fakat hastalığın
önüne geçilemedi. 27 aralık 1936 tarihinde vefat etti. Kabri Edirnekapı Mezarlığına defnedildi.
ŞAHSİYETİ
Mehmet Akifin Sırat-ı Müstakim ve onun devamı olan Sebil-ür-Reşat mecmuasında çıkan yüz kadar muhtelif
makalesi, elli kadar tercümesi ve şiirleri vardır. Fakat Akif günümüzün hatta
Türk Tarihinin en önde gelen destan şairlerinden biridir. Şiirleri edebiyat
tarihimizde büyük önem taşır.
Şiirlerinde
bazen düşünce, bazen duygu ön plandadır.
Aruzu en güzel şekilde kullanan şairlerdendir. Şiirlerinde bir taraftan
Hürriyet, doğruluk, samimiyet, vatanseverlik, adalet, istiklal gibi ahlaki
kıymetleri telkin ederken, diğer
taraftan cemiyetlerin çökme sebebi olan
riyakarlık, münafıklık, korkaklık , dalkavukluk, tembellik, zulüm gibi fenalıklara şiddetle hücum
eder.
Mehmet
Akif yaşadığı devri bütün genişlik ve
derinlik ile şiirlerinde yansıtmaya
çalışmış bir Türk şairidir. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Türk Milletinin
içinde bulunduğu acıları, sevinçleri, ümitleri ve hayal kırıklıklarını manzum bir tarih, bir roman, bir hikaye, bir destan havası içinde
anlatmaya çalışmıştır. Eserlerindeki kişilerde
aydın, cahil, yobaz, züppe, şehirli, dinli, dinsiz, sarhoş, gariban,
külhanbeyi vs. gibi cemiyetin hemen her kesiminden insanlardır. Çevre olarak’ta saray,konak, cami, sokak, bayram yeri, mevlit
cemiyeti, savaş yeri, mahalleler, köhne evlerin odaları, oteller vs. şeklinde
yaşadığı devrin bütün hususiyetlerini
aksettiren yerleri seçmiştir. Çalışma tarzı olarak, önce görüp
incelemeyi, not ederek veya aklında tutarak
ve sonra şiir taslakları kurup, onun üzerinde çalışmayı prensip
edinmiştir.
Müşahede ve
kompozisyona büyük önem vermiştir. Şiirinde kapalılık yok gibidir. Her şeyi açık
açık yazmaya çalışmış, müphem
duygulardan, yüce ve fizik ötesi mefhumlardan ve süslü hayallerden uzak
durmuştur. Kişilerini ve çevreyi resimvari
ve heykelvari tasvirlerle
anlatmıştır. Mehmet Akif muhteva yönünden edebi ekollerden realist, biçim verdiği değer
bakımından parnascı ve bazı şiirlerinde de natüralist bir hava
içerisindedir.
Şiirlerinde şahsi üzüntüleri, arzu ve
istekleri yok gibidir. Toplumun dertlerini konu edinmiş, onlar adına gülmeye ve
ağlamaya çalışmıştır. Kötülerle, fakirlikle ve gerilikle mücadele esas
gayesidir. Akif ahlaksız edebiyata
düşmandır. Samimiyetsiz, sahte ve
taklitçi olanları sevmemiştir.
Şiirlerinde halk deyimleri, atasözleri,
halk kelimeleri bol bol yer alır.
Şiirleri manzum
hikayeler, hitabet şiirleri, lirik şiirleri didaktik muhtevalı, lirik şiirleri
vatani, milli ve dini coşkunluklara
dolu, taşlama şiirleri de şakadan hicve kadar uzanan tenkitleriyle
doludur. Mehmet Akif şiirlerini
çoğunlukla kuralsız nazım şekilleriyle yazmıştır. Vezin olarak yalnız
arzu kullanmış, ama heceye de karşı olmamıştır. Üslubu, şiirlerindeki olaydan
ve fikirden daha önce göze çarpar. Süse ve yapmacığa kaçmadan yaşayan halk
ifadeleriyle kurulmuş, çekici bir
anlatışı vardır. Halk dili ve üslubunu
hemen her şiirinde kullanmasına rağmen, bu konuda en çok muvaffak olduğu eseri Asım oldu. Bol fiil ve sıfat
kullandığı şiirlerinde aşırı sadelikten ve yapma dilden kaçınmış, servet-i
Fünuncuların ağır ve cansız lisanından
da uzak durmuştur.
Şiirlerinde tahkiye, tasvir, hitap,
muhavere gibi bütün anlatım yollarını başarıyla kullanmıştır. Bilhassa
karşılıklı konuşma anlatım yolu onun
şiirlerinin en önde gelen özelliklerinden
olmuştur. İç ahenk, daha çok lirik şiirinde görünür. Fazla mecaz kullanmaktan
kaçınmıştır. Memleketin sosyal meseleleri, şahit olduğu elem verici olaylar
ve çilekeş Anadolu insanlarının halini sıkça şiirlerine konu edinerek eli almış, duygu ve
düşüncelerini samimi ifadesiyle dile
getirmiş, çare için çeşitli teklifler öne sürmüştür. Osmanlı Devletinin
Tanzimatın İlanıyla başlayan, meşrutiyet
ilanlarıyla devam eden ve İttihat ve terakki Partisinin iktidarı zamanında son
hadde vardırılan yıkılışa götürücü hareketlerle kısa zamanda tarih sahnesinden
silinmesi, dünyadaki Müslümanların ilim ve teknikte Avrupa’dan geri kalmış
olması ve başsız kalarak her birinin ayrı ayrı yollar tutup parçalanmaları
karşısında, feryat edici şiirleri vardır.
Mehmet Akif milletini ve dinini seven, insanlara karşı
merhametli bir mizaca sahip, şair tabiatının heyecanlarıyla dalgalanan, edebi
bakımdan kıymetli şiirlerin yazarı
meşhur bir Türk şairidir. İstiklal Marşı
şairi olması bakımından da “Milli Şair”
ismini almıştır.
ESERLERİ
Eserlerinin umumi unvanı Safahattır ve ilk eseri yalnız
bu adı taşır.İkinci kitabının adı Süleyman iye kürsüsündedir. Hakkın sesleri üçüncü Fatih Kürsüsünden
dördüncü, Hatıralar beşinci, Asım altıncı, Gölgeler yedinci, kitabının adıdır. Bunlar, değişik
tarihlerde devalarca basılmış olup, hepsi birlikte safahat adı altında
toplanmıştır. Safahattaki mısraların tamamı 12 bini bulur. Şiirlerinden
İstiklal Marşı, Bülbül, Ordunun Duası, Çanakkale gibileri bestelenmiştir.
Akif, İstiklal Marşı şiirini millet için
yazdığını ifade ederek safahatına almamıştır.
İSTİKLAL MARŞI
Bir milletin varlığını ve
istiklalini gösteren milli sembollerinden biridir. Bayrakta böyle bir semboldür. İstiklal
Marşları, sembolü olduğu milletin hususiyetlerini övücü bir dille anlatan bir
güfteye ve özel bir besteye sahiptirler. Milletlerin milli günlerinde, resmi
törenlerinde, çeşitli milletlerarası
karşılamalarda çalınıp söylenmektedir. İstiklal marşının çalınıp söylendiğini duyan herkesin saygı duruşuna
geçmesi mecburidir.
Türk İstiklal
Marşını Mehmet Akif ERSOY yazmış Zeki ÜNGÖR
bestelemiştir. İstiklal Marşı, Milli Mücadelede henüz ilk zaferlerin
elde edilmediği bir dönemde yazılmıştır.
Vatanın kurtarılması savaşında şiirin manevi bir kudret olduğunu göz önünde
tutan Garp Cephesi Kumandanlığı, askerleri şevklendirmek üzere
bir marş yazılmasını arzu etmiş ve maarif vekaletince bu hususta bir müsabaka
açılmıştır. Yarışmaya 724 şiir gelmiştir. Fakat, bunlar arasında istenilen şiir
yoktu. Böyle bir destani şiiri yazacakların başında Mehmet Akif , İlk akla
gelen şairdi. Amma o, müsabakaya
katılmamıştı. Çünkü, kazanacak sanatkara mükafat verilecekti. Akif, vatanın
kurtulacağı , hürriyet ve istiklalimize kavuşacağımız gibi hususlarda mili
duyguların para ile haykırılamayacağı düşüncesiyle yarışmaya iştirak
etmemiştir.
Devrin Maarif
Vekili Hamdullah Suphi (Tanrı över) durumu öğrenince, Akif’e bir mektup göndererek iştirak etmemesindeki sebebin ortadan
kaldırılacağını matlup şiiri vücuda getirmesinin maksadın husulü
için son çare olduğunu ifade etti ve memleketi bu müessir telkin ve tehyiç
vasıtasından mahrum bırakmamasını rica etti. Bunun üzerine Milli Mücadeleye başından beri katılan ,
vilayetleri dolaşarak halkı aydınlatan, “ Sevr Muahedesi paçavrasının yırtılması gerektiğini” söyleyen
ve marşın heyecanını daha savaşın
başından beri gönlünde taşıyan şair, birkaç gün içinde bunu bir şiir halinde
dile getirdi.
Kahraman
Ordumuza ithaf edilen İstiklal Marşı ,
ilk olarak ANKARA’da 17 Şubat 1921 günü
Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde ve
Sebilürreşad Mecmuası’nda neşredildi.
1Mart 1921 tarihinde toplanan mecliste mebusların isteği üzerine , zamanın
maarif vekili Hamdullah Suphi tarafından üç kere okunan Mehmet Akif’in şiiri, Meclisin 12 Mart 1921 tarihli
toplantısında resmen “MİLLİ MARŞ” olarak
kabul edildi ve ayakta dinlendi. Nakdi mükafat orduca konulduğu için, bunu
almamanın doğru olmayacağını düşünen
Mehmet Akif , o zaman için çok kıymetli olan parayı fakir kadın ve çocuklara iş
öğretmek ve onları yoksulluktan kurtarmak maksadıyla kurulan bir teşekküle
bağışladı.
İstiklal Marşı 10 kıta ve 41 mısradan müteşekkil olup
törenlerde ilk iki kıtası söylenir.
HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder