KUR'AN VE HADİSLERE GÖRE ÜMİT VE KORKU DENGESİ
Dinimizde iki türlü prensip vardır. Sadece Allah'tan korkmak ve
bununla birlikte Allah'ın rahmetini ümit etmek, bu prensipler imanın gereğidir.
İnsan hayatı "ümit" ve "korku"nun bir karışımıdır. Ümit ve
korku arasındaki hassas dengeyi koruyan insan, tam olarak görevini yapacak
formasyona ulaşmış insan demektir.
Tabiatı itibariyle insan ruhu hem korku ve hem de ümitle doludur.
Çocuk doğarken bu iki kabiliyetle birlikte doğar, yanyanadır yeni doğan çocukta
korku ve ümit. Hem karanlıktan korkar hem de yalnızlıktan bir yere düşmekten
veya birşeye çarpmaktan korkar. Alışmadığı kimselerden ve görünümlerden
korkar... ve ümit eder... Emin olmak ister, rahat etmek, ısınmak, annesinin
kucağında dinlenmek arzu eder.
Babasının bağrında dinlenmek ister (Kutub,
Muhammed, İslama Göre İnsan Psikolojisi s. 105). Anne bebeği beslerse, ona süt
verirse, hava koşullarına uygun biçimde giydirirse bebek sürdürdüğü yaşamdan
haz duyar. Bunlar yapılmazsa elem ve kaygı duyar, kendini tehdit altında,
tehlike içinde sanır, korkar, ağlar, bağırır. İçinde yaşadığı toplumsal çevrede
alışmadığı, bilmediği, tanımadığı insanların bebeğe yaklaşması ona dokunması,
onu kucağına alması, tutması, okşaması, sevmesi bile korku yaratabilir (Köknel,
Prof. Dr. Özcan, Korkular s. 7-16).
Ümit, kalbin hoşlandığı birşeyi beklemesinden rahatlık ve ferahlık
duymasıdır. Ömer Nasuhi Bilmen de ümidi şöyle tarif etmektedir.
Ümit; iman ehlinin ilahi affa, Cenab-ı Hakk'ın sonsuz keremine
kavuşma ümidiyle kendini teselli etmesi ve böylece lezzet duymasıdır (Bilmen,
Ö. Nasuhi, Kur'an-ı Kerim'den Dersler ve Öğütler s.70).
Korku; istenilmeyen birşeyin gelecekte meydana geleceği
düşüncesiyle kalbin yanması, elem duyması demektir (Gazali, İhya, C IV, s.261).
Ruh sağlığı hekimlerinden Prof. Dr. Özcan Köknel
"Korkular" adlı kitabında korku hakkında şöyle demektedir:
"Korku, tüm insanlarda ortak, doğal ve evrensel duygu durumudur."
Korku, canlının, insanın algıladığı, gördüğü ya da düşündüğü,
tasarladığı tehlikeli tehdit dolu durum, kişi, nesne, olay ve olgu karşısındaki
ruhsal tepkisidir.
Korku insanın günlük yaşamının önemli bir parçasıdır. Bu nedenle
insanın korkması, korkulu durumları yaşaması, korkuyu duyumsaması hayatın doğal
gereğidir. Korkudan arınmış bir yaşam düşünülemez.
Hastalıklardan korkan insan kendisinin, çevresinin temizliğine
özen gösterir. Sık sık yıkanır, temizlenir, oturduğu, çalıştığı çevreyi temiz
tutar. Ruh sağlığının bozulmasından korkan, endişe duyan kimse, alkol, sigara
kullanmaz, uykusuz kalmaz (Köknel, Prof. Dr. Özcan, Korkular s. 7).
Elmalılı Hamdi Yazır, tefsirinde "ümit" ve
"korku"nun insandaki mevkiine işaret ederek diyor ki "İnsan
hayatı lezzet ve elemin uğrak yeridir." İnsan ruhu elemden kocunur,
lezzetten hoşlanır. Elemin sebepleri karşısında ümitlenir. İnsanda ümit
silindiği zaman "ye's" kaplar. Faaliyet söner, korku silindiği zaman
"tuğyan" başlar, âkibet düşünülemez, faydalı faaliyet yapılamaz.
Ümidin içinde bir korku, korkunun içinde de bir ümit yoksa vazife
hissi tembelliğe döner. Açları çalıştıran doymak ümidi, tokları çalıştıran
açlık korkusudur (Elmalılı Tefsiri C I, s. 101).
Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de "Kullarıma benim gerçekten çok
bağışlayıcı, çok esirgeyici olduğumu bildir. Ama azabım da çok elem verici bir
azaptır." buyurmaktadır (Hicr, 49,50) ilk ayet ümit, ikinci ayet korkutma
maksadını taşımaktadır. Başka bir deyişle bu iki ayette insanlara, tasavvufi
kaynaklarda havf ve recâ denilen bir ahlaki ve dini duyarlılık ve tedbirlik
kazandırılması amaçlanmakta. Kur'an'ın bütününde izlenen yöntem burada
özetlenmiş bulunmaktadır.
İslam inancına göre Allah, ne acımasız, adalatsiz bir zorba ne de
insanların her türlü kötülükleri karşısında duyarsız ve ilgisiz bir varlıktır.
O bütün doğruluk ve iyilikleri özendirici, yanlışlık ve kötülüklerden caydırıcı
mahiyette sıfatlara celal ve cemal sıfatları diye bilinen niteliklere sahiptir
(Kur'an Yolu, Türkçe Meal ve Tefsir III, s. 354)
Peygamberimiz ümit ve korku arasındaki dengeye işaret eden
hadisinde buyururlar ki "Allah'ın rahmet deryasındaki bunca genişliği
kafir bilseydi, cennetten ümit kesmezdi. Mümin de Allah'ın her türlü azabını
bilseydi, cehennemden emin olmazdı" ( Mehmet Sofuoğlu, Buhari Tercümesi, C
XIV, s. 6399).
Bir gün Hz. Peygamber'e deyneğine dayanan bir ihtiyar gelir. O'na
"Ey Allah'ın elçisi, benim birçok ihanetlerim, vefasızlıklarım ve
günahlarım var. Benim bağışlanmam mümkün mü?" diye sorar. Hz. Peygamber
O'na "Sen Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet eden olmadın mı?"
Cevaben " Evet oldum ve sen de O'nun elçisisin" der. Bunun üzerine
Hz. Peygamber, " Allah seni ihanetlerin ve günahlarınla birlikte
bağışladı" diye cevap verir (Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, Kur'an-ı
Kerim'den Öğütler, s. 223, Ankara). Bu haberlerden anlaşılıyor ki Allah yapılan
günahlardan tavbe eden ve ihlas ile amele yönelen kimseleri affetmekte ve bu
hususta ümit kesmemeyi istemektedir.
Abdullah ibn-i Mesud bir gün bir mescide girdiğinde bir vaiz,
cehennem ateşinden ve demir halkalardan, zincirlerden anlatıyordu (insan, 4).
"Doğrusu biz kafirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş
hazırladık". İbni Mesud kalktı ve "Ey vaiz, Allah'ın kullarını niye
ümitsiz edip korkutuyorsun? Cenab-ı Hakk'ın şöyle buyurduğunu okumadın mı?
(Zümer, 53) 'Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz'." (Mealimuttenzil
C V, s. 22).
"Bugün kürside bir vaiz haber verir cehennemden
Yok mudur orda bir aşık tutup indirse minberden"
diyen şair, bu gerçeği dile getirmektedir.
Yaptığı hatadan, işlediği günahtan dolayı zaten vicdan ayabı çeken
kimselere bizim suçlamamız ilave edilmemelidir. Bilakis ona ümit vermek
önemlidir. Korkuyu öne çıkaranlara Muini şöyle cevap vermektedir:
"Sırat ile korkutma bizi vaiz lutfu hak çoktur
Gezenlerden işittik biz ki anda korkuluk yoktur"
Gezenlerden işittik biz ki anda korkuluk yoktur"
Kur'an-ı Kerim'de ümit ve korkuyu birleştiren ayetler çoktur.
Sadece korkutmak yanlış bir metoddur. Hz. Peygamber, doksan dokuz kişiyi
öldürüp de vicdan azabı çeken bir kişiden bahseder. Bu kişi kurtulmak ümidiyle
bir din adamına başvurur. Fakat o din adamı ona ümit verici konuşmaz, hatta hiç
kurtuluşu olmadığını söyler, o kişi de tekrar ümitsizliğe düşer ve o din
adamını öldürür. Ama vicdanı yine rahatsızdır, kurtulmak ister, bir başka din
adamı O'na ümit verir, suçlarından kurtulması için, içinde yaşadığı ortamı
terketmesini söyler, O da terkeder. Bu Hz. Peygamber'in tavsiye ettiği bir
prensiptir. Hz. Peygamber müjdeleme prensibini tavsiye etmekte ve doğru
hareketin bu olduğunu söylemektedir (Kırca, Celal, Prof. Dr. Din Eğitiminin
Prensipleri, s. 26).
Mehmet Akif de bir şiirinde ümit kesmemeyi öğütlüyor...
Yeşin sonu yoktur, ona bir kere dişersen
Hüsrana düşersin çıkmazsın ebediyyen,
Yeis öyle bir bataktır ki, düşersen boğulursun
Ümide sarıl sımsıkı seyret ne olursun.
Özellikle çağımızda artan korku, ümitsizlik ve çaresizlik
akrşısında bunalan sıkılan insanlara Kur'an'dan ve hadisten verilecek müjdenin
önemi çok büyüktür. İnsan hayatı ümit ve korkunun bir karışımıdır. İnsan daima
ümit ve korku arasında bulunmalıdır. Daima ümit üzere bulunmak Allah
korkusundan mahrumiyet demektir ki bu asla caiz değildir. Cenab-ı Hak (Araf
99): "Allah'ın azabından emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan
başkası Allah'ın böyle mühlet vermesinden emin olmaz." buyurmaktadır.
Daima korku üzere bulunmak da Allah'ın rahmetinden ümit kesmek
demektir ki bu katiyyen caiz olmaz. Cenab-ı Hak (Yusuf 87): "Allah'ın
rahmetinden ümit kesmeyiniz, çünkü kafirler topluluğundan başkası allah'ın
rahmetinden ümit kesmez." buyurmuştur
.
Hz. Ömer b. Hattab (r.a.) azab korkusu ve sevab ümidi arasında şöyle
buyurmuştur:
"Kıyamet gününde bir kişiden gayri cennete kimse girmeyecek
denilse, kendimin olmasını ümit ederim . Şayet cehenneme bir kimseden başka
kimse girmyecek denilse yine o kimsenin ben olmasından korkarım."
(Aliyyulkari, Ümit ve Korku Risalesi, lisans tezi, Erzurum '83, Ahmet
Özvarinli, s. 9).
Kur'an-ı Kerim'de (Secde 16) "Korku ve ümit içinde rabbine
ibadet ve dua edenlerin vücutları yatak görmez.", (Araf 56) "Allah'a
korkuyla ümitle dua edin. İyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır."
buyurulur. Ayette geçen korku ve ümit bir taraftan da O'nun rahmetinden ümit
kesmemek şeklinde açıklanır (Kur'an Yolu, C II, s. 538).
HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK