26 Mart 2014 Çarşamba

YEŞİLHİSAR HASRETİ

 KAYSERİNİN
 YEŞİLHİSAR 
   İLÇESİ




YEŞİLHİSAR HASRETİ

Düğünde bayramda birlikte coşarız,
Çalışır çabalar, didinir koşarız,
O günden, bu güne hep engelleri aşarız,
Kalkınmaya hasret kaldı YEŞİLHİSAR.

Kuyu suyu ile Meyve Sebze yetişir,
Dut, Armut bol, Kayısı başa güreşir,
Bütün yollar YEŞİLHİSAR’da kesişir,
Fabrikaya hasret kaldı YEŞİLHİSAR.

Yirmibir köyü var, yoktur Kasabası,
Çukurova Harran, Yeşilhisar Ovası,
Susuzluk Ceza, Zamantı Tuneli devası,
Hizmete hasret kaldı YEŞİLHİSAR.

Yıllarca dertlere derman oldu İçmece,
İçilmez oldu YEŞİLHİSAR’A gelince,
Hesabını verirler söğütler yeşerince,
İstikrara hasret kaldı YEŞİLHİSAR.

Aşağı Mahalle Yukarı Mahalle derken,
Gençler HAVDIRA’DA birbirini yerken,
Baştan kaybettik. İnönü’yü taşlar, Demirel’i yuhalarken,
Kurtarıcıya hasret kaldı YEŞİLHİSAR.

Geliri YAHYALI’da, zehiri YEŞİLHİSAR’da yutulur.
Yukarıda dağlar, aşağıda bağlar kurutulur,
Önce sözler verilir, sonra hepsi unutulur,
Şehri Emin’e hasret kaldı YEŞİLHİSAR.

OTAŞ’ı sattık, BEL-ÖZ de ellik,
Bahçeler şişe dolu, içenler küfelik,
Kıcık Tüneli hayal, bizde evladiyelik,
Bir yudum suya hasret kaldı YEŞİLHİSAR.

Yeşilhisar’ın ekmeği Yufka katığı Bulgur,
Ali’leri üç, Mustafa’ları Meşhur,
1960 ucuz kahramanlık, sırtımızda kambur,
Birliğe hasret kaldı YEŞİLHİSAR.

05.02.1995 Mustafa İSLAMOĞLU

                                                     HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK




24 Mart 2014 Pazartesi

VEYSEL KARANİ


KAYSERİNİN
YEŞİLHİSAR
İLÇESİ

Ahmet ÖZVARİNLİ(Yeşilhisar ilçe Müftüsü)
    01/01/1958 tarihinde Kayseri’de doğdu, ilk okulu ve İmam Hatip Lisesini 1977 yılında Kayseri’de bitirdi.

    Erzurum Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesini 1984 ‘de bitirdi. İstanbul Güngören Fatih Cami Kur’an Kurs Öğreticiliği görevi esnasında 7. Dönem Haseki Eğitim Merkezi Müftü-Vaizler İhtisas Kursunu 1991 yılında bitirdi.

   Özvatan ilçe Müftüsü iken Almanya’ya Dingörevlisi olarak çalıştı.Erciyes Üniversitesi Kelam Anabilim Dalında Kur’an ve Hadislerde Ümit ve Korku Dengesi adlı teziyle yüksek lisans yaptı. Akıncılar ilçe müftüsü iken Avusturya’ya din görevlisi olarak gitti. Bu esnada Zürih Üniversitesine Doktora öğrencisi olarak kabul edildi.

    Ordinaryüs Prof.Dr. Ulrich RUDOLP’un 3 yıl doktora derslerine devam ederken, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kelam Ana Bilim Dalına yatay geçiş yaptı.
 Sırasıyla Yahyalı İlçe Müftülüğü, Melikgazi ilçe Vaizi olarak görev yaptı 2013 Yılında Yeşilhisar İlçe Müftüsü olarak atandı. Arapça ve Almanca bilmektedir.

       Evli ve Üç Çocuk babasıdır. 





VEYSEL KARANİ
 Hz. Peygamber, Allah dostlarını anlatırken şöyle buyurmuştur: “Onlar öyle kimselerdir ki görüldükleri zaman Allah hatıra gelir.” Gerçekte velileri görmek derhal ahireti hatırlatır. Zira onlarda Hasyet, Allah korkusu ve tevazu vardır. Sanki nübüvetten nur parlamaktadır.

Hz. Ali Allah dostları olan velileri şöyle tarif etmemktedir: “Onlar yüzleri uykusuzluktan sapsarı, gözleri ağlamaktan kızarmış, karınları açlıktan zayıflamış.” Bazıları şöyle dediler: “Velinin alameti Allahla meşgul ve bütün işlerinde Allah'a yönelenlerdir. Onlardan velayet nurları meydana gelir. Allah için seven ve Allah için buğzeden kimsedir.”

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah'ın kullarından bir takım insanlar vardır ki Enbiya değil, şüheda da değildir ama kıyamet gününde Allah'ın katındaki makamlarından dolayı Enbiya ve Şüheda gıpta edeceklerdir.” dediğinde sahabe: “Bunlar kimlerdir ve amelleri nelerdir?” Bize haber ver ki bu surette biz de onları sevelim ya Rasulallah!” dediler. Resulullah “Bunlar bir kavimdir ki aralarında ne akrabalık ne de alışveriş edecekleri mal alakası olmaksızın Allah ruhile Allah için biraraya gelirler.”

Halkımızın Veysel Karani diye bildiği Üveys-ül Karani'nin tabiin neslinin en hayırlısı olduğunu söyleyen Peygamberimiz tavsiyede bulunmuştur: “Üveys bir şey hakkında Allah'a yemin edecek olsa muhakkak Allah O'nun yeminini yerine getirir. Duasını kabul eder. Duası makbul bir zat olduğu için, eğer kendisine dua ve istiğfar ettirebilirseniz, ettirin.” buyurmuştur.

Harabat ehline hor bakma Şakir
Define'ye malik viraneler var
“Yakında Üveys adında bir adam gelecek. Annesinden başka kimsesi olmayan bu adam sadece anasına hizmet maksadıyla yanından ayrılmıyordu. O alaca hastalığına tutulmuştur. Allah'a dua etti de dinar büyüklüğünde bir yer dışında Allah O'nu hastalığından kurtardı. O'na hanginiz rastlarsa, sizin için istiğfar ediversin.”
Peygamber'in vefatından sonra Üveys, Medine'ye gelince Hz. Ömer, Resulullah'ın bu kara sevdalı aşığını bulur. Efendimiz'in hadisini naklettikten sonra kendisine dua ettirmiştir.

Kendisi Kufe Valisine tavsiye mektubu yazmayı teklif ettiği halde Üveys buna yanaşmamış, kuru bakır, tam takır evine sessiz sedasız dönüp gitmişti. Bir zaman sonra halk O'nun ne büyük biri olduğunu anlayınca, Üveys memleketini bırakıp meçhul bir diyarın yolunu tutmuştu.

Allah Teala Kur'an'da “O'nun dostları O'na karşı gelmekten sakınanlardır” buyuruyor (Enfal 34). Başka bir ayette de “İyi biliniz ki Allah dostalarına korku yoktur, Onlar üzülmeyeceklerdir” buyrulmaktadır.

Üveys, zühdü, takvası ve uzlete çekilmesiyle meşhurdu. İbn Hanbel'den H. bin Hayyan'dan rivayetinde, 'Biz bu kitabı kutlu bir gecede indirdik. O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Yardım da görmezler. Yalnız Allah'ın merhamet ettiği kimseler bunların dışındadır. O şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.' (Duhan 42) ayetini okur ve buraya geldiğinde bayılarak düşerdi. Hatta biz O'nu öldü sanmıştık.” demiştir.
Zühdü ve takvası, ibadeti O'nu cihada gitmekten de alıkoyamadı. Bir çağrıda ilk katılan O oldu. Sıffin savaşına katıldı. Hz. Ali (kerremallahü veche, Allah yüzünü ağartsın) Ammar b. Yasirle beraberdi. Peygamberimiz'in “Vah! Ammar vah! Kendisini bağiye bir topluluk öldürecektir” dediği Sıffin'de şehit oldu.
Melekler gökte Allah'a nasıl ibadette bulunuyor idiyse Üveys yeryüzünde Allah'a öyle ibadet ediyordu. Peygamberimiz'in bir çok geceler ayakları şişinceye kadar ibadet etmesini örnek almıştı.

Heratta doğan Veysel Karani'nin, Sahabe'den mi yoksa Tabiin'den mi olduğu konusunda görüş ayrılığı olmakla birlikte Hz. Peygamber zamanında yaşadığı ama annesine olan iyiliği O'nu Peygamber'i görmekten men etti. Evinde yiyecek olarak karnındaki, giyecek olarak da sırtındaki hırkası vardı.
Adamın birisi kendisine nasıl akşamladığını ve nasıl sabahladığını sorunca O, “Allah sevgisiyle sabahladım ve Allah'a hamdederek akşama girdiğini” söyledi.
Peygamberimiz Üveys hakkında “benim ümmetimden bir adamın şefaatiyle beni temim kabilesinden daha fazla kişi cennete girecektir” buyurmuştu.
“Üveys'in şefaatiyle Rebia ve Mudar kabilesinden daha fazla insan Cehennemden çıkacaktır” buyurdu.

Hicri 37 yılında Muaviye ve Hz. Ali arasında cereyan eden Sıffin savaşına katıldı. Haklı olan Hz. Ali (k.v.) tarafında savaşa iştirak ettiği H. bin Hayyan'a nasihat ederek “Cemaatten ayrılırsan dininden ayrılmış sayılırsın” diyerek niçin Hz. Ali'nin yanında olduğunu anlattı. Sıffin günü Hz. Ali “Benimle ölünceye kadar savaşmaya biat edecek kım var?” deyince 99 kişi gelerek biat etti. O sırada yünden mamul aba giymiş, saçları tıraş edilmiş bir adam geldi. O kimse de biat etti. Veysel Karani idi. Şehit oluncaya kadar savaştı.

İkinci rivayet: Nihavent savaşında öldü ama bu görüş zayıf sayılmaktadır.
Üçüncü görüş: Mekke Mükerreme'deki Ebu Kubeys'te vefat etti.
Dördüncü görüş: Şam'da (Dımaşk) Batı kapısında kabri olduğunu Şeyhülislam ibni Teymiye söylemektedir.

Beşinci görüş: Azerbaycan'da Hz. Ömer zamanında savaştı. Dönüşte yolda hastalandı ve su kenarında vefat etti. Otlarla kefenlendi. Kabri kazıldı ve namazı kılındı. Arkadaşları birbirlerine şöyle dediler: “Döndüğümüz zaman kabrini bulabilirdik. Ancak geri döndüğümüzde ne kabrini ne de O'ndan bir eser bulabildik. Cenab-ı Hak cümlemizi O'nun şefaatine nail eylesin!”
Ahmet Özvarinli
Bregenz Din Görevlisiyken yazmıştır
Zürich Üniversitesi Doktora Öğrencisi

HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK



NİĞDE--KAYSERİ YOLUNDA TRAFİK KAZASI






























                                     NİĞDE- KAYSERİ YOLUNDA TRAFİK KAZASI


24.03.2014 02:30 sularında Niğde-Kayseri yolu üzerinde 4 hemşehrimiz trafik kazası geçirmişlerdir. Kazada Fatih Mahallesinde ikamet eden tesisat ustası 1974 doğumlu Halit Biroğlu hayatını kaybetmiş  olup , yaralı diğer 3 kişinin tedavisi Niğde Devlet Hastanesinde devam etmektedir. Kendisine Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm sevenlerine sabırlar diliyoruz.Mekanı Cennet olsun.

(YEŞİLHİSAR HABER)


HALİDİMİN ARDINDAN İSYANIM
Bu memlekette kaçıncı göğ ekinin biçilmesidir ey rabbim. Bir yaşam dayatılıyor insanıma, ona karşı duran insanlar sanki özendirilerek yollara salınıyor, dün Adem bu gün Halit. Bu insanların yavruları, geriye kalan emanetleri onların göğ ekinken biçilmesinin vebalini bizi idare ettiğini sanan gafillere çıkaracaktır, yöneticilere çıkarmalıdır bu fatura.
'' Dicle kenarında bir kurt bir koyunu yese, Allah adaleti gelir onu Ömer’den benden sorar'' diyen bir kültürden , bir anlayıştan sonra ufacık yavruların yetim kalmasının vebalini kim alacak. Nerede kilometrelerce yolu kontrol etmesi gereken polis, nerede bu insanların Niğde'lere gitmesini özendiren yoz kültürün sahipleri, nerede bu fidanlara sana benim dünyamı dayatmıyorum , ama seni de koruyacak tedbirler alıyorum diyen yerel yöneticiler.. Halidim,,, gözüm bebeğiydin, bakmaya kıyamadığım aslanım. Seni koruyamayan , senin pırlanta kalbini esirgemeyen zihniyete düşman olmayayım da ne edeyim yiğidim. Kimsem yok yaradandan başka diyebilirdin belki, ama bu gün Yeşilhisar seninleydi. Yandık , kavrulduk kara gözlüm. Mekanın cennet olsun, hakkını helal et saygılı kibar kardeşim..
(MEHMET ERDOĞAN   YEŞİLHİSARIM GRUBU YETKİLİSİ)




BİR DUA;

Bugün saat 02.30 sularında Kayseri Niğde karayolunda geçirdikleri trafik kazasında ağır yaralanan Murat Yılmaz ve Mustafa Karahan abilerimize geçmiş olsun dileklerimizi sunarız! Dualarınızı bekliyoruz!



                                            HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK





23 Mart 2014 Pazar

İŞTE PAPATYALAR

 KAYSERİNİN 
 YEŞİLHİSAR
   İLÇESİ
































                                            HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK

YEŞİLHİSAR KAPALI SPOR SALONU

 KAYSERİNİN
 YEŞİLHİSAR 
    İLÇESİ

                                              HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK

ZİYA GÖKALP



Altın Destan

I 

Sürüden koyunlar hep takım takım
 
Ayrılmış, sürüde kalmamış bakım;
 
Asmanın üzümü dağılmış; salkım
 
Olmak ister, fakat bağban nerede?
 
Gideyim, arayım: çoban nerede?
 



II
 

Yüce dağlar çökmüş, belleri kalmış,
 
Coşkun ırmakların selleri kalmış,
 
Hanlar yok meydanda, illeri kalmış,
 
Dü.enler çok ama, kalkan nerede?
 
Gideyim arayım: Hakan nerede?
 



III
 

Türk yurdu uykuda ey düşman sakın!
 
Uyuyan ülkeye yapılmaz akın.
 
Tan yeri ağardı, yiğitler kalkın.
 
Bakın yurd ne halde, vatan nerede?
 
Gideyim arayım: yatan nerede?
 



IV
 

Herkesin gözünde vatan öz yurdu,
 
Çitlerin yağısı, derenin kurdu,
 
Yad iller, Turan'da hanlıklar kurdu,
 
Turan'dan yadları koğan nerede?
 
Gideyim arayım: ogan nerede?

Ziya Gökalp


Türkçe

Uydurma söz yapmayız, 
Yapma yola sapmayız,
 
Türkçeleşmiş, Türkçedir;
 
Eski köke tapmayız.
 

Türklüğün vicdanı bir;
 
Dîni bir, vatanı bir;
 
Fakat hepsi ayrılır
 
Olmazsa lisanı bir.

Ziya Gökalp


HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK

22 Mart 2014 Cumartesi

KAYSERİNİN YEŞİLHİSAR İLÇESİ MÜFTÜSÜ AHMET ÖZVARİNLİ

KUR'AN VE HADİSLERE GÖRE ÜMİT VE KORKU DENGESİ


Dinimizde iki türlü prensip vardır. Sadece Allah'tan korkmak ve bununla birlikte Allah'ın rahmetini ümit etmek, bu prensipler imanın gereğidir. İnsan hayatı "ümit" ve "korku"nun bir karışımıdır. Ümit ve korku arasındaki hassas dengeyi koruyan insan, tam olarak görevini yapacak formasyona ulaşmış insan demektir.

Tabiatı itibariyle insan ruhu hem korku ve hem de ümitle doludur. Çocuk doğarken bu iki kabiliyetle birlikte doğar, yanyanadır yeni doğan çocukta korku ve ümit. Hem karanlıktan korkar hem de yalnızlıktan bir yere düşmekten veya birşeye çarpmaktan korkar. Alışmadığı kimselerden ve görünümlerden korkar... ve ümit eder... Emin olmak ister, rahat etmek, ısınmak, annesinin kucağında dinlenmek arzu eder. 

Babasının bağrında dinlenmek ister (Kutub, Muhammed, İslama Göre İnsan Psikolojisi s. 105). Anne bebeği beslerse, ona süt verirse, hava koşullarına uygun biçimde giydirirse bebek sürdürdüğü yaşamdan haz duyar. Bunlar yapılmazsa elem ve kaygı duyar, kendini tehdit altında, tehlike içinde sanır, korkar, ağlar, bağırır. İçinde yaşadığı toplumsal çevrede alışmadığı, bilmediği, tanımadığı insanların bebeğe yaklaşması ona dokunması, onu kucağına alması, tutması, okşaması, sevmesi bile korku yaratabilir (Köknel, Prof. Dr. Özcan, Korkular s. 7-16).

Ümit, kalbin hoşlandığı birşeyi beklemesinden rahatlık ve ferahlık duymasıdır. Ömer Nasuhi Bilmen de ümidi şöyle tarif etmektedir.
Ümit; iman ehlinin ilahi affa, Cenab-ı Hakk'ın sonsuz keremine kavuşma ümidiyle kendini teselli etmesi ve böylece lezzet duymasıdır (Bilmen, Ö. Nasuhi, Kur'an-ı Kerim'den Dersler ve Öğütler s.70).
Korku; istenilmeyen birşeyin gelecekte meydana geleceği düşüncesiyle kalbin yanması, elem duyması demektir (Gazali, İhya, C IV, s.261).
Ruh sağlığı hekimlerinden Prof. Dr. Özcan Köknel "Korkular" adlı kitabında korku hakkında şöyle demektedir: "Korku, tüm insanlarda ortak, doğal ve evrensel duygu durumudur."

Korku, canlının, insanın algıladığı, gördüğü ya da düşündüğü, tasarladığı tehlikeli tehdit dolu durum, kişi, nesne, olay ve olgu karşısındaki ruhsal tepkisidir.
Korku insanın günlük yaşamının önemli bir parçasıdır. Bu nedenle insanın korkması, korkulu durumları yaşaması, korkuyu duyumsaması hayatın doğal gereğidir. Korkudan arınmış bir yaşam düşünülemez.
Hastalıklardan korkan insan kendisinin, çevresinin temizliğine özen gösterir. Sık sık yıkanır, temizlenir, oturduğu, çalıştığı çevreyi temiz tutar. Ruh sağlığının bozulmasından korkan, endişe duyan kimse, alkol, sigara kullanmaz, uykusuz kalmaz (Köknel, Prof. Dr. Özcan, Korkular s. 7).

Elmalılı Hamdi Yazır, tefsirinde "ümit" ve "korku"nun insandaki mevkiine işaret ederek diyor ki "İnsan hayatı lezzet ve elemin uğrak yeridir." İnsan ruhu elemden kocunur, lezzetten hoşlanır. Elemin sebepleri karşısında ümitlenir. İnsanda ümit silindiği zaman "ye's" kaplar. Faaliyet söner, korku silindiği zaman "tuğyan" başlar, âkibet düşünülemez, faydalı faaliyet yapılamaz.
Ümidin içinde bir korku, korkunun içinde de bir ümit yoksa vazife hissi tembelliğe döner. Açları çalıştıran doymak ümidi, tokları çalıştıran açlık korkusudur (Elmalılı Tefsiri C I, s. 101).

Cenab-ı Hak Kur'an-ı Kerim'de "Kullarıma benim gerçekten çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olduğumu bildir. Ama azabım da çok elem verici bir azaptır." buyurmaktadır (Hicr, 49,50) ilk ayet ümit, ikinci ayet korkutma maksadını taşımaktadır. Başka bir deyişle bu iki ayette insanlara, tasavvufi kaynaklarda havf ve recâ denilen bir ahlaki ve dini duyarlılık ve tedbirlik kazandırılması amaçlanmakta. Kur'an'ın bütününde izlenen yöntem burada özetlenmiş bulunmaktadır.

İslam inancına göre Allah, ne acımasız, adalatsiz bir zorba ne de insanların her türlü kötülükleri karşısında duyarsız ve ilgisiz bir varlıktır. O bütün doğruluk ve iyilikleri özendirici, yanlışlık ve kötülüklerden caydırıcı mahiyette sıfatlara celal ve cemal sıfatları diye bilinen niteliklere sahiptir (Kur'an Yolu, Türkçe Meal ve Tefsir III, s. 354)
Peygamberimiz ümit ve korku arasındaki dengeye işaret eden hadisinde buyururlar ki "Allah'ın rahmet deryasındaki bunca genişliği kafir bilseydi, cennetten ümit kesmezdi. Mümin de Allah'ın her türlü azabını bilseydi, cehennemden emin olmazdı" ( Mehmet Sofuoğlu, Buhari Tercümesi, C XIV, s. 6399).

Bir gün Hz. Peygamber'e deyneğine dayanan bir ihtiyar gelir. O'na "Ey Allah'ın elçisi, benim birçok ihanetlerim, vefasızlıklarım ve günahlarım var. Benim bağışlanmam mümkün mü?" diye sorar. Hz. Peygamber O'na "Sen Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet eden olmadın mı?" Cevaben " Evet oldum ve sen de O'nun elçisisin" der. Bunun üzerine Hz. Peygamber, " Allah seni ihanetlerin ve günahlarınla birlikte bağışladı" diye cevap verir (Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, Kur'an-ı Kerim'den Öğütler, s. 223, Ankara). Bu haberlerden anlaşılıyor ki Allah yapılan günahlardan tavbe eden ve ihlas ile amele yönelen kimseleri affetmekte ve bu hususta ümit kesmemeyi istemektedir.

Abdullah ibn-i Mesud bir gün bir mescide girdiğinde bir vaiz, cehennem ateşinden ve demir halkalardan, zincirlerden anlatıyordu (insan, 4). "Doğrusu biz kafirler için zincirler, demir halkalar ve alevli bir ateş hazırladık". İbni Mesud kalktı ve "Ey vaiz, Allah'ın kullarını niye ümitsiz edip korkutuyorsun? Cenab-ı Hakk'ın şöyle buyurduğunu okumadın mı? (Zümer, 53) 'Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz'." (Mealimuttenzil C V, s. 22).
"Bugün kürside bir vaiz haber verir cehennemden
Yok mudur orda bir aşık tutup indirse minberden"
diyen şair, bu gerçeği dile getirmektedir.
Yaptığı hatadan, işlediği günahtan dolayı zaten vicdan ayabı çeken kimselere bizim suçlamamız ilave edilmemelidir. Bilakis ona ümit vermek önemlidir. Korkuyu öne çıkaranlara Muini şöyle cevap vermektedir:

"Sırat ile korkutma bizi vaiz lutfu hak çoktur
Gezenlerden işittik biz ki anda korkuluk yoktur"
Gezenlerden işittik biz ki anda korkuluk yoktur"
Kur'an-ı Kerim'de ümit ve korkuyu birleştiren ayetler çoktur. Sadece korkutmak yanlış bir metoddur. Hz. Peygamber, doksan dokuz kişiyi öldürüp de vicdan azabı çeken bir kişiden bahseder. Bu kişi kurtulmak ümidiyle bir din adamına başvurur. Fakat o din adamı ona ümit verici konuşmaz, hatta hiç kurtuluşu olmadığını söyler, o kişi de tekrar ümitsizliğe düşer ve o din adamını öldürür. Ama vicdanı yine rahatsızdır, kurtulmak ister, bir başka din adamı O'na ümit verir, suçlarından kurtulması için, içinde yaşadığı ortamı terketmesini söyler, O da terkeder. Bu Hz. Peygamber'in tavsiye ettiği bir prensiptir. Hz. Peygamber müjdeleme prensibini tavsiye etmekte ve doğru hareketin bu olduğunu söylemektedir (Kırca, Celal, Prof. Dr. Din Eğitiminin Prensipleri, s. 26).
 Mehmet Akif de bir şiirinde ümit kesmemeyi öğütlüyor...
Yeşin sonu yoktur, ona bir kere dişersen
Hüsrana düşersin çıkmazsın ebediyyen,
Yeis öyle bir bataktır ki, düşersen boğulursun
Ümide sarıl sımsıkı seyret ne olursun.

Özellikle çağımızda artan korku, ümitsizlik ve çaresizlik akrşısında bunalan sıkılan insanlara Kur'an'dan ve hadisten verilecek müjdenin önemi çok büyüktür. İnsan hayatı ümit ve korkunun bir karışımıdır. İnsan daima ümit ve korku arasında bulunmalıdır. Daima ümit üzere bulunmak Allah korkusundan mahrumiyet demektir ki bu asla caiz değildir. Cenab-ı Hak (Araf 99): "Allah'ın azabından emin mi oldular? Ziyana uğrayan topluluktan başkası Allah'ın böyle mühlet vermesinden emin olmaz." buyurmaktadır.
Daima korku üzere bulunmak da Allah'ın rahmetinden ümit kesmek demektir ki bu katiyyen caiz olmaz. Cenab-ı Hak (Yusuf 87): "Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz, çünkü kafirler topluluğundan başkası allah'ın rahmetinden ümit kesmez." buyurmuştur
.
Hz. Ömer b. Hattab (r.a.) azab korkusu ve sevab ümidi arasında şöyle buyurmuştur:
"Kıyamet gününde bir kişiden gayri cennete kimse girmeyecek denilse, kendimin olmasını ümit ederim . Şayet cehenneme bir kimseden başka kimse girmyecek denilse yine o kimsenin ben olmasından korkarım." (Aliyyulkari, Ümit ve Korku Risalesi, lisans tezi, Erzurum '83, Ahmet Özvarinli, s. 9).
Kur'an-ı Kerim'de (Secde 16) "Korku ve ümit içinde rabbine ibadet ve dua edenlerin vücutları yatak görmez.", (Araf 56) "Allah'a korkuyla ümitle dua edin. İyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır." buyurulur. Ayette geçen korku ve ümit bir taraftan da O'nun rahmetinden ümit kesmemek şeklinde açıklanır (Kur'an Yolu, C II, s. 538).




                                               HAZIRLAYAN LEMAN ÖZDİLEK